Koşuşturma adını verdiğimiz rutinleşmiş hayatlarımızın içerisinde kayboluyoruz farkında olmadan. İş için, okul için, hedeflerimiz için inanılmaz enerjiler harcayıp küçücük şeylere üzülüyoruz, dünyayı başımıza yıkıyoruz.
Her gün daha çok benci olup umursamadan, gözlem yapamadan hedeflerimiz uğruna koşturmaya devam ediyoruz.Hiç ölmeyecek gibi yaşayıp küçük bir sarsıntıda azıcık düşünüp birkaç gün sonra tekrar dönüyoruz o monoton dünyalara.Güzel bir yemeğin ardından sohbet, kahkaha ve doyasıya muhabbetin tam ortasında çalan telefon.Belirsizliğin anlamsız şaşırmasıyla ne yapacağını bilemeden sağa sola baktıran iki kelime telefon diyalogu.Hastaneye mi kaldırılmış, çok mu ağırmış anlaşılamıyor.
Zincirleme gelişen iki-üç telefon görüşmesinden sonra ölüm haberini alıyoruz. 5-6 yaşlarındayken bütün aile bir araya gelinirdi. Bahanemiz ya yılbaşı, ya çocukların beraber oyun oynama isteği ya da ailecek yenilecek bir basit yemekti.Baba annemde vardı o zaman. Dört kızı, iki oğlu ve torunları hep beraber birarada, sık sık olurduk.Çocuklar küçükken akrabalar daha sık görüşüyorlar nedense. Sanırım çocukların kaynaşma, sosyalleşme ya da en basit anlatımıyla oyun oynama isteklerini dindirmek için.
Ağır, koyu renkli mobilyalar, tasarım yoksunu, saçma sapan kurutulmuş çiçeklerin olduğu salonumuzda kah oraya kah buraya koşturur kuzenlerle oyunlar oynardık. Kutu oyunlara yeni yeni sahip oluyorduk. Yenilmeye karşı olan, kabul edilebilir tepkilerimle oyunları cehenneme çevirirdim. Küçük kuzenimi ayrı tutar, ona pozitif ayrımcılık uygular, güzel ve keyifli oyunlar oynar, çoğu kez kavga ederdik.Büyükler televizyonun karşısında oturur, çay içer, bir şeyler yer; zaman zaman da uzaktan oyunlarımıza müdahale ederlerdi. İlkokulun sonuna kadar çoğu kez bu doğrultuda sürdü yaşamımız. Sonra çocuklar büyüdü, telaşlar arttı, herkes bir yana dağıldı. Yarım saat ötedeki akrabaların evine gitmeye zaman bulamadık.
Bu arada boşananlar, evine sorun çıkanlar, kredisini ödeyemeyenler, tek başına yaşamını sürdüremeyenler, çocuğuna sahip çıkamayanlar ve yıllar öncenin cıvıl cıvıl çocuklu ortamlarında bir araya gelenleri artık hem keyifsiz, hem de bir araya gelmeyi başaramayan yaşlı bireyleri oldular.Bu büyünün bozulmasında çocukların büyümesi mi etken oldu bilinmez, ancak eskiye özlem git gide günden güne artan bir seyir izledi. Kendimi kucağında ya da kollarında havadayken hayal meyal hatırladığım dayımın ölüm haberi geldi bu gün bana.
Yolun yarısı denilen 35’i geçmiş tam 50 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu fenalaştı ve yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadan son nefesini verdi. Görüşmediğimiz o yılların ağırlığında gelen ölüm haberi, iki satırlık telefon konuşmasında duygularımı bile yaşayamama sebep olmuştu.Dayısı ölen, yakını ölen biri nasıl davranır? Kardeşini kaybeden annem nasıl davranacak? Geçmişte sık sık tartıştıkları kendi kafasının dikine gittiği için eleştirdikleri, yol göstermeye çalışıp bir türlü dinletemediği sözleri nedeniyle geçmişi anan babam ne yapacaktı? Onca konuşma çabasına ve daha düzenli bir yaşam vaadine rağmen konuşmayı reddeden dayım için kim ne yapacaktı?
Son yolculuğu için hazırlığı yapılan yıkandığı yerde başında duran babamdı. Duygularını ifade etmekte zorlanan annem mezarının başında dualar ederken geçmişi bir kez ama bir kez daha yâd ediyordu. Kolay değil kardeşi yoktu artık.Dayımı kaybettim ben evet, nasıl davranacağımı bilemedim. Ağlasam mı, gözyaşı döksem mi emin olamadım. Onca yıl düşünmeden yaşayabiliyor insanlar. Günün ortasında gelen telefonda bahis edilen iki kelime düşünmeden geçen yılları sorgulattırıyor insana. BU DÜNYADA ÖLÜM EN BÜYÜK NASİHAT DIR. Aslında anlayabilene bu dünya boş dedirtiyor insana,babaannemi de kaybettiğim anda çok sorgulamıştım kendimi keşke onunla daha çok zaman geçirseymişim diye,şimdi dayım içinde aynı şeyi hissettim derlerya hep ateş düştüğü yeri yakar,kesinlikle öyle anneannem evladını kaybetti onun durumu aslında hepimizden daha farklı,Allah sabır versin,mekanı cennet olsun dayım gerçekten güzel insandı.Onu çok özleyecek ve herzaman rahmetle dualarla anacağız,tıpkı rahmetli babaannem gibi,kaybettiğim diğer akrabalarım gibi,gidenin yeri asla dolmuyor.İnşallah başka acılar yaşamayız başka ağıtlar yakmayız….