“Yaratıcı Yazarlık Atölyesi“ çalışmalarına keyifle devam ediyor.

O gaza yüklendikçe ben öne doğru çıkıyordum. Yavaşlamasını söylesem de bir faydası olmuyordu. En son durduğumuzda, parmaklarıyla direksiyona ritim tutup, ileriyi gözlüyordu. Saniyeler içinde kapıyı açıp çıkması bir oldu. Geri geldiğinde, çamurlu ayakkabıları paspası kirletiyordu. Acıyordum doğrusu. Yağmurla, sula, çamurla kirlenip daha sonra tekrar temizlenip kirleniyordu. Birden bana dönüp “hadi kalk” dedi. Anlamsız gözlerle onu izlerken, O abradan inmiş beni bekliyordu. Şalımı alıp yanına gittim. Sulu ve çamurlu yolda bata çıka gidiyorduk. Su çorabıma kadar işlemiş, soğuk parmaklarımı kızartmıştı. Yeni bir çorap ve ayakkabıya ihtiyacım vardı. Çoraplar ıslanınca kumaşları dokunulmayacak kadar kötü oluyor, dişlerim gıcırdıyordu. Biraz ilerde, bacasından duman çıkan, bahçesinde iki masa olan küçük bir kafe vardı. Kafenin önünde sıra halinde limon ağaçları vardı. Yer limon ağacının yapraklarıyla süslenmiş, biri ayağımın dibine gelip konmuştu bile. Ağaçtaki bir limon gözüme ilişti. Yaprağın arkasına saklanmış, sonunu bekliyordu. Birkaç adım atıp kokladım. Doyasıya içime çektim o kokuyu, belki daha hiç duyamayacağım kokuyu. İçeri girdiğimizde cam kenarına oturduk. İlerisi sıra halinde uzuyor, çeşit çeşit renkler doğayı süslüyordu. İki çay söyledi. Ellerini masanın üzerine koydu. Derin düşüncelere sahipti. Gözlerimin içine odaklandı. Ben de onunkilere. Gözleri görüp görünebilecek en güzel gözlerdi. Dudaklarını açamaya yeltendiğinde, sevimli bir kız çaylarımızı zarif bir bardakta getirdi. Kız çayı masaya koyarken bir damlası çay bardağından usulca süzülerek altlığa kondu. İki parmağıyla çay bardağını tutup yere koyması bir oldu, fazla sıcaktı bardağın içindeki çay. Hemen ardından mühürlenmiş dudaklarını açtı. Benden, olan her şey için özür diledi. Oysa yaptığı bir şey yoktu. Ellerimi öne uzatıp ellerini tuttum. O da ellerimi alıp kurumuş dudaklarına götürdü. İkimizin de dudaklarında bir gülümseme yayıldı. Her şey bu kısa ama güzel yolculukta düzelmişti. Çamurla kirlenen paspas temizlenir, çorapların tekrar kuruyabilir, yapraklar tekrar ağaçlara dönebilir, bardak tekrar çayla dolabilirdi. Ama bizim sevgimiz bir kez biterse aynı düzeyde tekrarlanamazdı. Bu sevgi diğerleri gibi değildi çünkü. Bu sevgi bambaşka bir sevgiydi.